Korku almış gidiyor; herkes korku içinde, kimi vergi,
kimi haksız mal, kimi çalma çırpma, kimi bal tutan parmak ve kimi ise bin yılan
peşinde ama korku hepsine hakim… Korku sessizlik getiriyor, sessizlik ise
karışmamak duygusu; gidişata karşı durması gereken, üstelik görevli ve yetkili
makamda olanlar sessiz, halk sessiz, ne yapalım gibisinden… Korku aynı zamanda
sindiriyor; bana ne, kim bozduysa o yapsın, ben mi bu hale getirdim, şeklinde
içsel söylemlerle kişiyi kapatıyor kendi içine, dışta ise tepkisiz…
Bakınız bir etrafınıza, korkunun sarmadığı beden kimde
kaldı; askerler, akademisyenler, medya, tüccarlar, sivil toplumun renkli
isimleri, nihayetinde sessiz ve tepkisiz toplumun sokakta yürüyenleri… Böylesi
bir dönemde konuşan, yazan, anlatan… Bu süreçte karşı dik duruşuyla öne çıkan,
sessiz kalmayıp kendini, çocuklarını ve belki de geleceğini riske atan…
Ülkesinin ve çocuklarının geleceğine sahip çıkan kaç kişi kaldı? Kaç gazete,
kaç yazar, kaç akademisyen, kaç rektör, kaç asker, kaç iş adamı ve kaç sokakta
yürüyen?
Ne bekleniyor? Neden ve neyi bekliyoruz? Yiğit olan
yiğidin kuru bir soğan istemesini mi yoksa yiğidin de aç kalıp meydanı bu
korkuya bırakmasını mı?
Sizce yiğitlik nedir?
Böylesi bir süreçte her şeyi göze alıp yazmak,
anlatmak, yazılanı yayınlamak, yaptığı yayının arkasında durmak, sazıyla
sözüyle karşı dik duruş göstermek yiğitlik değil de nedir? Böylesi bir süreçte
bir değer yaratmaz isek, yarattığımız değerin de kıymetini bilmez isek, nasıl
bu mücadeleyi sürdüreceğiz?
İlk Kurşun’daki Hasan Tahsin’in canıyla başlatılmış
olan kurtuluş mücadelesini anlatmak kolay… Bu kolaylığın ötesinde, o ve onun
gibi kahramanlarımızın canı sayesinde kazanılmış cumhuriyetin nimetleriyle
yaşamak da kolay… Kolay da sahip olduğumuz değerlerimizi korumak ve yaşatmak bu
kadar zor mu?
Aylar öncesi çağrı yapmışlardı, nefes almakta zorluk
çekiyoruz, diyerek, duymadık mı? Duyup da el birliğiyle bir nefes vermedik mi?
Verip de başarmadık mı? Peki, nedir şimdi bu halimiz?
İLK KURŞUN yine yaşam mücadelesinde, ihtiyaç olan bir
yudum sudur. Üstelik kendi için değil bizim için, çocuklarımız için. Ama bizler
korku belasına düştük, sesimiz çıkmıyor, öyle mi?
Açık konuşalım, tüm ülkemizi ve insanlarımızı, hatta
nefes aldığımız havayı bile saran bu korku mudur ki bize bir yudum su dahi
vermeyi engelliyor? Yapmayın Allah Aşkına, sahip olduğumuz gücü bilin,
kıymetini bilin ve bu güce sahip çıkın ki mücadelemiz büyüsün! Günde bir ekmek
alsak bu gücümüzü yaşatmak için yeter, bir ekmek!
İlk Kurşun için bir yudum suyu çağlayana
dönüştüreceğiz biz, kimse için değil, Yemen’de susuzluktan şehit düşmüş vatan
evlatlarımız için, bu vatanı bize emanet etmiş olanlar için. Bu çağlayan İlk
Kurşun sayfalarında internet radyosuna dönüşecek, internet video ve
televizyonuna dönüşecek, günlük ulusal gazeteye dönüşecek, bizim, hepimizin
sesi olacak, inanıyoruz biz. Çıktığımız yoldan asla dönmeyeceğiz, Gazi Paşa’nın
yolundan asla ayrılmayacağız. Bu zorlu süreçte İlk Kurşun demek; cesaret
demektir, yürek demektir, yiğitlik demektir, biz demektir!
Yatağa başınızı koyup yarını düşündüğünüzde, umut,
güven ve cesaretle uyanarak bu kutsal mücadeleye devam etmek istiyorsanız eğer,
İlk Kurşun’u destekleyiniz. Vereceğiniz her destek bir güçtür, hepimize güç
kazandıracaktır, buna inanınız.
Bu mesele yiğidin kuru soğan meselesi değildir, bu
mesele ulusal birlik, beraberlik ve dayanışma meselesidir. Böylesi bir kutsal
amaçta bu dayanışmayı sergilemeyenlerin, “ne olacak bu ülkenin hali” diye değil
sormaya, düşünmeye bile hakkı yoktur.
İlk Kurşun’u yaşatacağız, yaşatmak zorundayız, ilk
kurşun için değil, çocuklarımız için, geleceğimiz için, ülkemiz için ve
cumhuriyetimiz için!
Siz, bir karar veriniz, ey Anadolu, ey Trakya, ey
Avrupa’daki “Ne Mutlu Türk’üm” diyenler!
Sessiz kalıp her batan güneşle ölen bir can mı
olacağız, yoksa İlk Kurşun’la, her doğan güneşle güç kazanan bir umut mu?
Karar sizindir!
Erdal Sarızeybek
0 yorum:
Yorum Gönder
Teşekkürler...