Yaşını başını almış,
torunları var, artık çaptan düştüğü için magazin yazarlığı yapıyor,
Tayipgillere yağ çekiyor!..Geçmişte birlikte çalıştığımız dönemlerde, özellikle
AKP iktidarı döneminde tir tir titrer, patronunun ve kendisinin çıkarlarına
zarar gelmesin diye yazılarımı sansür eder, tepki gösterince özür diler,
ağlaşır, bir daha yapmayacağına dair torunlarının üzerine yeminler ederdi!
Bu adam kendini
bizlere şöyle tanıtırdı:
“Ben gazeteci değilim
beyler, ben cambazım cambaz. Ben elindeki altı topu havaya fırlatıp yere
düşürmeyen jonglörüm. Ben patronu, damadını ve kızlarını idare eden bir
cambazım…”
Bu adam bana patronu
adına rüşvet teklif eden biridir.
Hürriyet’ten istifa
edip gitmem karşılığında bana çok büyük paralar önermiş, elimin tersiyle itince
karşımda mosmor olup gitmişti.
İktidardan
korkuyorlardı. İktidar benim kovulmamı istiyordu ve bir süre sonra kovmak
zorunda kaldılar!
Sözünü ettiğim
cambazı herhalde tanıdınız.
Ertuğrul Özkök!
X X X
Devleti dolandırmak
suçundan hapis cezası alan Mehmet Ali Birand’ın programında önceki gece benim
adımı ağzına almaya yeltenip yine yalan söylemiş. Sözleri şöyle:
“28 Şubat döneminde
Hürriyet ekibi olarak Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’e gittik. Emin
Çölaşan sordu:
‘Paşam siz onu
bırakın da, darbe yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?’
Çevik Bir ‘Siz ne
diyorsunuz Emin Bey’ dedi.”
Söylediklerinin ilk
bölümü doğrudur. Evet, Çevik Bir’i Genelkurmay’da topluca ziyaret ettik. Ekipte
o, ben, Tufan Türenç, Sedat Ergin ve rahmetli Gülçin Telci vardı.
O günlerin kargaşa ve
karmaşa ortamında kendisine sorduğum soru şudur:
“Paşam, alınan bu 28
Şubat kararlarına direniş olursa, gerektiğinde silah kullanır mısınız?”
O da “Gerekirse
kullanırız” dedi.
“Darbe” sözcüğü asla
geçmedi. Dolayısıyla Çevik Bir bana “Siz ne diyorsunuz Emin Bey” gibi şaşkınlık
ifade eden bir cümle kullanmadı.
Bir gün önce
gazeteciler için Genelkurmay’da brifing verilmişti.
Bu anlattıklarımı
doğrulayan haber, Hürriyet’in 12 Haziran 1997 Perşembe günkü manşetinde açıkça
var. Manşet şöyle:
“Gerekirse silah bile
kullanırız.”
Aynı gün, brifing
sonrasında Çevik Bir’le Hürriyet ekibi olarak görüşmüştük.
X X X
Gazeteci geçinen
biri, böyle bir yalanı nasıl söyler! Bu şahısta utanma-sıkılma duygusu acaba
hiç mi kalmamış?
Sözlerinin
Genelkurmay ziyareti dışında kalan bölümü tamamen yalandır. Eğer doğru olduğunu
iddia ediyorsa, bunu kanıtlaması gerekir.
Dün yandaş internet
sitelerinde bu şahsın yalanı üzerine kurgulanmış bir sürü manşetler atılmıştı:
Özkök’ten Çölaşan’ı
bitirecek itiraf!
Çölaşan bunun
hesabını veremez!
Çölaşan’ı bitiren
olay!
Allah’a bin şükür
bugüne kadar bitmedim, bundan sora da bu gibi yalanlarla beni bitirecek bir güç
yok.
Nitekim dün
Gazeteport’tan sordular ve işin doğrusunu onlara anlattım. Onların haberi de
pek çok sitede yayınlandı ve iş böylece bitti.
X X X
Bir gazetecinin
kimliği, kişiliği önemlidir. Benim düşlediğim gazeteci belli bir yolun, ilke ve
inançların temsilcisi olarak onuruyla görev yapar. Niceleri vardır ki, örneğin
benim gibi düşünmezler. Onlara karşı çıkarım, hatta bazılarından nefret ederim ama
bilirim ki onlar o yolun yolcusudur. Bu nedenle Ertuğrul gibi döneklere, rüzgar
güllerine, geçmişin postallı devrimcilerine (!) değil, onlara biraz olsun saygı
duyarım.
Peki bu Ertuğrul
kimdir, neyin nesidir?
O bir rüzgar gülüdür.
Rüzgara göre yön değiştiren, güçlülerden ve iktidarlardan korkup onların
karşısında boyun eğen bir tiptir. Gerektiğinde yağ çekmenin, yandaşlık
yapmanın, eğilip bükülmenin, korkaklığın ustasıdır.
Size dünkü yazısından
bir örnek vereyim de, bunun kim olduğunu ve kimlere hizmet ettiğini daha iyi
anlamanız mümkün olsun! Dün sırada Hayrünisanım ve Eminanım’ı övüp yağlaması
vardı. Yani onların üzerinden kocalarına yanaşıyor, aslında kocalarına övgü
düzüyordu. Hani geçen gün yayınlanan bir fotoğrafları vardı ya!..
Karıları ayakta, Abdullah
Tayyip ikilisi çökmüş, oturuyor!
Yazısının başlığı:
“Bir fotoğrafın anlattıkları.”
İdrardan karakter
tahlili yapıyor:
“Fotoğraf diyor ki,
dünyanın en büyük 17. ekonomisinin başında bir yönetim ikiliği, kavgası yoktur.
Cumhurbaşkanı ve
Başbakan arasında sorun olmadığı gibi, eşler arasında da hiçbir sorun yoktur.
Samimiyetse samimiyet, birliktelik iradesi ise birliktelik. Hepsi var.
Fotoğraf diyor ki
devletin zirvesinde bugün bir sorun olmadığı gibi, yarın cumhurbaşkanlığı
seçiminde de hiçbir sorun çıkmayacaktır.”
Adam müneccim! Bir
fotoğraftan, bütün ülke sorunlarını çözmeyi başarmış! Yağlama yıkama süreciyle
birlikte idrardan karakter tahlilini daha sonra şöyle sürdürüyor:
“Fotoğraftaki
kadınlara gelince…Emine Erdoğan bende hep kararlı, karakterli bir kadın imajı
bıraktı. Sonra onun iki özelliğini daha keşfettim:
Samimiyetini ve
modernliğini.
Fotoğrafta bu açıkça
görülüyordu.”
Ya öteki hanım için
ne yazıyor!..
“İtiraf edeyim,
başlarda tam olarak anlayamamıştım. Ama son zamanlarda onun da modernitesini ve
cesaretini çok takdir ediyorum.
Doğan Hızlan’a ödül
verilen törende bile yüksek topuklu ayakkabılarından vazgeçmemesi, gerçekten
etkileyici idi.
Bir zamanlar kafamda
‘Devletin başındaki iki insanın eşlerinin başlarının örtülü olması Türkiye’nin
imajına uygun mudur’ diye bir soru vardı. Samimi olarak söylüyorum, artık böyle
bir soru yok.
Artık orada
karakterli, kendinden emin ve kendilerine ait duruşlarından taviz vermeyen iki
kadın görüyorum…
İkisinin de giyimi
her geçen gün biraz daha güzelleşiyor.”
Bunları yazan şahıs
kadın terzisi midir, moda uzmanı mıdır, yoksa yağcı mıdır, yalaka mıdır, artık
kararı siz verin!
Ben bu adamla uzun
yıllar birlikte çalıştım. Onun ciğerinin içini bilirim. Nasıl korktuğunun,
nasıl ürktüğünün, egemenlerin karşısında nasıl boyun eğdiğinin, gerektiğinde
nasıl yalanlar söylediğinin, hatta patronunun yemeklerini nasıl sipariş
ettiğinin, salatasına nasıl sos koyduğunun yüzlerce kez tanığı oldum ve hep
yüzüm kızardı.
X X X
Sevgili okuyucularım,
şimdi yine yazımın baş tarafına dönüyorum ve Ertuğrul’un benimle ilgili
yalanını, 2 Ekim 1999 tarihli Hürriyet’te çıkan kendi yazısıyla çürütüyorum. Bu
yazısında geçmişe gidiyor ve Çevik Bir’le iki yıl önce yaptığımız görüşmeyi
anlatıyor. Hani ben “Darbe yapacak mısınız?” diye sormuştum ve o da kızıp “Siz
ne diyorsunuz Emin Bey” demişti ya!..İşte kendi yazısından ilgili bölümü
özetliyorum:
“Brifingden sonra
Çevik Bir Paşa’nın odasına gittik. Emin böyle durumlarda kafasında bir soru
varsa, hiç sansürsüz ve direkt olarak sorar. O gün de sordu:
‘Paşam, Erbakan ve
Çiller bütün bunlara rağmen gerekli düzenlemeleri yapmazsa müdahale edecek
misiniz?’
Emin soruyu
sorduğunda, Çevik Bir koltuğuna oturmak üzereydi. Bir an öyle kaldı. ‘Evet,
müdahale ederiz’ demedi. ‘Biz söyleyeceğimizi söyledik’ demekle yetindi. Ertesi
gün Hürriyet’in manşeti ‘Gerekirse silah kullanırız’dı.”
O manşeti koyan şahıs
şimdi kalkmış, adamı Mehmet Ali’nin programında benim darbe yapmaktan söz
ettiğimi, Çevik Paşa’nın bana “Siz ne diyorsunuz Emin Bey’ dediğini iddia
ediyor. Oysa ben Çevik Paşa’ya o gün brifingde biz gazetecilere söylenen bir
cümleyi soruyorum.
Ertuğrul’un nasıl
yalan söylediğini işte burada, kendi yazısıyla kanıtlıyorum. Şimdi acaba utanır
mı?
O zaten hep böyleydi.
Demek ki aradan geçen yıllar içerisinde bir arpa boyu yol alıp kendini
düzeltmemiş.
Yazık.
SÖZCÜ
0 yorum:
Yorum Gönder
Teşekkürler...